20 Ağustos 2008 Çarşamba

bileğini büken psişik


Aşırı temizlenmekten aldığı darbeler sonucu moraran kunduranın sarı zeminde belirmesiyle fare hızla dağa yöneldi. Sarının özünde barındırdığı matlık mideye oturan baklavadan farksız zamanla zamansızlığa dönüşen bir ağırlığı da yanında getirmeyi unutmamıştı. Mor kunduranın ilk adımıyla dağın arkasına konuşlanan fare, onu kışkırtmış olmalıydı ki kendini jöle kıvamında bir atmosferde bulan kundura farenin hangi arada dağın diğer tarafına geçtiğini anlayamamanın verdiği zayıflıkla kendini kaybetmek üzereydi. Dağ gerçekten o kadar uzakta mıydı, yoksa göründüğünden fazlasıyla küçük bir toprak yığınından mı ibaretti? Ya fare, aslında istediği boyuta bürünebilen bir mutant olduğu için küçüldükçe uzaklaşan bir nesneymişçesine fiziksel illüzyon yaratıyor olamazdı değil mi?

Fare viyaklamasıyla irkilmesinden ötürü çığlık atan temizlikçi kadının sesiyle irkilen farenin kendini piyanonun en ince notasına atmasıyla mor kunduranın üzerindeki beden irkilerek bilinçsizce hareket etti ve bu hazzı aynı şekilde tekrar yaşayamayacağının doğurduğu umutsuzlukla boş boş etrafına bakınırken dağın öteki tarafındaki fareyle göz göze geldi. Farenin gözlerinde kendi gözlerini kendine bakar durumda yakaladığında kendine olan güvenini kaybetmeye yüz tutmuş titrerken nerden bilsin temizlikçi kadının fareyi avlamak amacıyla dağın arkasından bir bowling topu fırlatmakta olduğunu. Durumu sezen fare piyanonun tuşları arasında korkudan erimekle meşgul, bir yandan da zamansızlığın üflediği soğuk nefes eşliğinde niçin donamadığını sorguluyordu. Oysa zamansızlığın sabitleştirmeye çalıştığı yapışkanlıkla fazla yükselemeden dağa çarpan top ağır bir darbeyle onu yaralamıştı. Dağ kanıyor, dağ ağlıyor, mor kundura kaynar suyla dolup taşıyordu. Beden zamansızlıktan farksız olan boyutsuzlukla daha fazla direnemeden kundurada eridi, buharlaştı ve karışıp kayboldu.
not: two heads, bir giorgio de chirico resmidir

Hiç yorum yok: