17 Ağustos 2008 Pazar

+ - = 0


+ kararan bilgisayar ekranında gözlerimin; o kocaman, ağaç dalında ters pozisyonda bekleyen baykuşunkinden farksız boyutlara ulaşmaya yüz tutmuş, simsiyah ama yaklaştıkça kahverengiliğiyle yüzleştirenlerimin bana baktığını gördüğümde güven duygusunu kaybettiğim o bulanık andı. kulağımda bağıran xiu xiu, bildiğin şuuşuu işte, adından hallice çılgındı biraz, yok hayır tam da öyle sayılmaz, kördü ama elinde bir bastonu vardı hiç olmazsa, nereye gittiğini biliyordu. paul delvaux resimleri de böyle değil miydi zaten, karışık renkli torbaların üzerinde beliren aşırı büyüklükteki benim uykulu gözlerimden bir çift de onlarda vardı, ve taşımasını biliyorlardı. uyurgezer çıplaklardan ibaretti resimdeki insancıklardan belki kimisi, ama nereye gittiklerini biliyorlardı, öyle olmasa bile düşenini görmedim. onları seviyordum; bana benziyorlardı, ya da bana benzedikleri için.

- sayfalarını çevirdiğim birkaç sürrealist ressamın değişik resimlerini barındıran kitaptan paul delvaux sayfası açıkken kaldırdım elimi. inanılmaz derecede huylandırıyordu beni şu kuşe kağıt denen icat, bir noktadan sonra dokunmak onlara işkenceye dönüşüyordu, delilikti bu başka bie şey değil. delvaux'un resimleri için de aynı şeyleri söyleyebileceğimi farkettiğimde ironinin tadına varmanın hazzıyla kısa bir süre kendimden geçmeye doğru yol alıyordum ki, bilinmez bir diyardan geliyormuşçasına dikkatimi dağıtan müziğiğin kulağıma ulaşmasına neden olan kişinin dikkatini sadistçe dağıtma isteği duymaya başladım. ritmleri fazla sert vuruyorlardı ve bu kulağa ilk değdiğinde her ne kadar uyumsuz ve resme sonradan eklenmiş gibi görünse de aslında dinledikçe kendi çapında bir harmonisi olduğunu fark etmem kısa sürmedi. sinirlerim yatışmıştı. taa ki bir sonraki şarkının love will tear us apart gibi başlayıp beni umutlandırması ve ardından -hayır joy division değildi bu- gelen mideye oturan sütlü nuriye misali hayal kırıklığı...

Hiç yorum yok: